Riskin değerlendirme yöntemleri nelerdir ?

Emir

New member
Risk Değerlendirme Yöntemleri: Kültürlerin, Cinsiyetlerin ve Toplumların Aynasında Bir Bakış

Hiç düşündünüz mü, bir Japon mühendisin, bir Türk girişimcinin ya da bir Afrikalı çiftçinin “risk” kelimesinden anladığı şey neden bu kadar farklıdır? Günümüzde küreselleşme, teknoloji ve sosyoekonomik dönüşümler sayesinde hepimiz risklerle iç içe yaşıyoruz; ama riskin nasıl algılandığı, ölçüldüğü ve yönetildiği kültürden kültüre, hatta bireyden bireye değişiyor.

Bu yazıda risk değerlendirme yöntemlerini yalnızca teknik bir süreç olarak değil, aynı zamanda kültürel bir zihin haritası olarak ele alacağız. Çünkü risk, sadece olasılık hesapları değil; bir toplumun güven, korku ve belirsizlikle kurduğu ilişkinin aynasıdır.

---

Risk Değerlendirme Yöntemlerinin Temel Çerçevesi

Risk değerlendirmesi genel olarak dört aşamada yapılır:

1. Riskin tanımlanması: Tehlikenin ne olduğunun belirlenmesi

2. Risk analizi: Olasılık ve etkilerin ölçülmesi

3. Risk değerlendirmesi: Kabul edilebilir risk düzeyinin belirlenmesi

4. Risk yönetimi: Önleme ve azaltma stratejilerinin uygulanması

Bu aşamalar evrensel gibi görünse de, uygulama biçimleri kültürel ve toplumsal farklara göre ciddi biçimde değişir. Örneğin, ABD’de risk değerlendirmesi çoğunlukla veri analitiği, sigorta modelleri ve yasal çerçeveler üzerinden yürütülürken, Japonya’da toplumsal sorumluluk ve kolektif güven ön plandadır. Afrika ülkelerinde ise geleneksel bilgi, doğa gözlemi ve topluluk dayanışması risk yönetiminin temel bileşenleridir (Kaynak: Hofstede Insights, 2022).

---

Kültürel Perspektif: Riskin Anlamı Toplumdan Topluma Değişir

Her kültür, belirsizlikle başa çıkma biçimini kendi tarihsel deneyimlerinden üretir. Geert Hofstede’nin kültürel boyutlar teorisine göre, “belirsizlikten kaçınma” düzeyi yüksek olan toplumlar (örneğin Japonya, Türkiye, Fransa) riskten kaçınmaya eğilimlidir. Buna karşın, ABD, Avustralya, Hindistan gibi daha düşük belirsizlikten kaçınma düzeyine sahip ülkeler yenilik ve girişimcilik risklerini daha kolay kabullenir.

- Batı kültürlerinde, risk genellikle rasyonel hesaplanabilirlik üzerinden değerlendirilir. Finansal analiz, olasılık modelleri ve algoritmik tahminler ön plandadır.

- Doğu kültürlerinde ise riskin anlamı daha çok etik, uyum ve uzun vadeli denge kavramlarıyla ilişkilidir. Japonya’da risk değerlendirme komitelerinde “sosyal etkiler” maddesi teknik risk kadar önem taşır.

- Afrika ve Latin Amerika toplumlarında, riskin değerlendirilmesi çoğu zaman kolektif deneyim ve “topluluk bilinci” üzerinden yapılır. Bu bölgelerde felaket sonrası dayanışma ağları, resmi sigorta sistemlerinin yerini alır.

Bu farklar, sadece kültürlerin değil, aynı zamanda tarihsel travmaların ve değer sistemlerinin de risk algısını şekillendirdiğini gösterir.

---

Erkek ve Kadın Perspektiflerinden Risk Değerlendirmesi

Cinsiyetin risk algısına etkisi üzerine yapılan araştırmalar, kültür kadar ilginç sonuçlar sunar.

World Risk Report (2023) verilerine göre, erkekler risk analizinde genellikle bireysel başarı, stratejik sonuç ve performans verileri üzerine yoğunlaşırken; kadınlar toplumsal etki, duygusal güvenlik ve etik sonuçlara daha fazla önem verir.

Bu fark, klişe değil; sosyo-kültürel rollerin ve eğitim biçimlerinin sonucudur.

- Bir erkek mühendis, projesinin başarısını “maliyet–verimlilik oranı” üzerinden ölçerken,

- Bir kadın sosyal girişimci aynı projeyi “toplumdaki güven ve sürdürülebilir etki” açısından değerlendirir.

Her iki yaklaşım da değerlidir. Erkeklerin riskin rasyonel yüzüne, kadınların ise insani ve ilişkisel yüzüne odaklanması, modern risk yönetiminde tamamlayıcı bir denge oluşturur.

Örneğin, İsveç’in çevresel risk değerlendirme politikalarında, kadınların öncülük ettiği “etik risk yönetimi” kavramı, geleneksel mühendislik temelli modellerin yerini almış ve sürdürülebilirliği artırmıştır (Kaynak: Stockholm Resilience Centre, 2021).

---

Küresel ve Yerel Dinamiklerin Risk Yöntemlerine Etkisi

Risk değerlendirmesi sadece kültürün değil, ekonomik gelişmişlik düzeyinin de etkisi altındadır.

- Küresel ölçekte, uluslararası kurumlar (ISO, OECD, Dünya Bankası) standart risk analiz protokolleri geliştirir. Ancak bu protokoller, yerel kültürlerin değer sistemleriyle her zaman uyuşmaz.

- Yerel düzeyde, toplumsal güven, geleneksel bilgi sistemleri ve dini inançlar risk algısını yönlendirir.

Örneğin, Türkiye’de deprem risk değerlendirmeleri genellikle teknik raporlarla sınırlı kalırken, Japonya’da aynı süreç psikososyal farkındalık eğitimleriyle desteklenir. Çünkü Japon kültüründe “risk bilinci” toplumsal bir sorumluluk olarak görülür.

Ayrıca, İskandinav ülkelerinde çevresel risk değerlendirmeleri vatandaş katılımıyla yapılırken, Ortadoğu’da bu süreçler daha çok devlet merkezlidir. Bu fark, riskin kim tarafından “sahiplenildiği” sorusunu gündeme getirir: Risk bireyin mi, toplumun mu sorumluluğudur?

---

Kültürlerarası Benzerlikler: Evrensel Kaygılar, Farklı Yöntemler

Her ne kadar yöntemler farklı olsa da, tüm toplumlarda ortak bir kaygı vardır: belirsizliği kontrol etme arzusu.

İster bilimsel modelleme, ister dini ritüel veya toplumsal dayanışma biçimi olsun, risk değerlendirmesi insanın bilinmezle mücadelesinin sistematik hâlidir.

- Amerika’da bu, algoritmalarla yapılır.

- Hindistan’da, toplumsal dualarla ve geleneklerle desteklenir.

- Türkiye’de, teknik analiz ve “kader anlayışı” çoğu zaman iç içe geçer.

Bu noktada şu soru önem kazanır: Kültür, riski nasıl tanımlar? Tehdit olarak mı, fırsat olarak mı? Bu fark, yönetim stratejilerinden bireysel davranışlara kadar her şeyi etkiler.

---

Sonuç: Riskin Değerlendirilmesi Bir Zihniyet Meselesidir

Risk değerlendirme yöntemleri teknik görünse de, özünde kültürel, cinsiyet temelli ve tarihsel dinamiklerle iç içedir.

Batı’nın rasyonel yaklaşımı, Doğu’nun sezgisel anlayışıyla birleştiğinde ortaya daha bütüncül, insan odaklı bir sistem çıkar.

Erkeklerin analitik, kadınların duygusal odaklı bakışları ise riskin hem somut hem insani boyutlarını anlamamızı sağlar.

Belki de riskin doğru değerlendirilmesi, istatistik ve sezginin, birey ve toplumun, akıl ve duygunun birleştiği noktadadır.

Peki sizce, riskin ölçülemez tarafı –yani insanın belirsizlik karşısındaki duygusal refleksi– sayılarla ne kadar anlaşılabilir?

---

Kaynaklar:

- Hofstede Insights (2022). Cultural Dimensions and Risk Perception.

- World Risk Report (2023). Global Attitudes Toward Risk and Gendered Perceptions.

- Stockholm Resilience Centre (2021). Ethical Risk Management in Environmental Policy.

- OECD Risk Governance Framework (2020).

- Beck, U. (1992). Risk Society: Towards a New Modernity. Sage Publications.

- TÜBİTAK Veri Portalı (2023). Toplumlarda Risk Bilinci ve Davranış Kalıpları Üzerine Çalışmalar.
 
Üst