Kırmızı Ve Siyah Eseri Kime Ait ?

Shib

Global Mod
Global Mod
Kırmızı ve Siyah Eseri: Bir İhtişamın ve Çöküşün Eleştirisi

Her bir edebiyat eseri, zamanın ve toplumun bir yansımasıdır, ama bazen bu yansımalar, tarihi ele alırken yüzeyin çok derinliklerine inmez. Kırmızı ve Siyah (Le Rouge et le Noir) adlı eseri, Stendhal’ın tarihsel, kültürel ve toplumsal yapıları sorgularken nasıl sınıf ayrımlarını ve bireysel iddiaları işlerken, aynı zamanda ciddi bir psikolojik çözümleme sunduğunu kabul etmek zorundayız. Ancak bu eserin ardındaki büyülü dünyayı ele alırken, birçok yanlışı ve eksikliği göz ardı etmek de oldukça tehlikeli olabilir. Bu yazımda, Kırmızı ve Siyah eserine dair bir eleştiri yapacağım. Ancak bu eleştiriyi sadece tarihsel değil, aynı zamanda çağdaş bir bakış açısıyla da yapacağım. Hadi gelin, Stendhal’ın başyapıtına, hem erkeklerin stratejik bakış açısıyla hem de kadınların insan odaklı yaklaşımıyla nasıl bakıldığını derinlemesine inceleyelim.

1. Stendhal ve Toplum Eleştirisi: Sınıf Farklılıklarının Yansıması

Stendhal’ın Kırmızı ve Siyah eseri, Fransız toplumunun iki ana yapısını, soyluluk ile burjuvazi arasındaki uçurumu derinlemesine işler. Julien Sorel, düşük bir sınıftan gelip büyük başarılar elde etmek isteyen, ancak sonunda tam anlamıyla hayal kırıklığına uğrayan bir karakterdir. Yazar, Julien’in yolculuğu üzerinden, 19. yüzyıl Fransız toplumunun sınıf yapılarındaki derin çelişkileri ve bireylerin bu yapıları aşma çabalarını irdelemektedir. Ancak burada, Stendhal’ın toplumsal eleştirisinin yüzeysel kalmakla birlikte, esasen erkek egemen bir toplumu sorguladığını görebiliriz.

Julien, sadece büyük idealler uğruna değil, aynı zamanda toplumun acımasız sınıf yapılarıyla başa çıkabilmek için stratejik bir biçimde hareket eder. Erkek karakterlerin düşünsel süreçleri, strateji geliştirme ve toplumun baskılarından kaçma üzerine odaklanırken, kadın karakterler bu stratejik düşüncelere daha farklı bir gözle yaklaşır. Stendhal, buradaki kadın figürleri üzerinden toplumsal normların, bireysel özgürlükle nasıl çatıştığını da anlatmaya çalışır, ama çoğu zaman bu figürler pasif ve “zafer kazanılamayacak” bir duruş sergilerler.

Sosyal yapının etkilerini bu denli derinlemesine inceleyen bir roman, bu yapıları ve kahramanlarını hayatta kalabilmek için stratejiler geliştirmeye yöneltir. Buradaki en önemli sorulardan biri şu olabilir: Gerçekten, sınıf farklarını aşabilmek için etik değerlerden sapmak gerekir mi? Julien’in, hayatta kalabilmek için yaptığı etik dışı eylemler, bize insanın hayatta kalma içgüdüsünü ve başarıya ulaşmak için kullandığı araçları sorgulatır. Fakat bu araçların, vicdan ve onur gibi ahlaki kavramları ne kadar aşması gerektiği tartışmalıdır.

2. Julien Sorel: Strateji ve İktidar Arzusunun Kurbanı

Julien, hayatının her anında strateji kurarak ilerlemeyi tercih eden bir karakterdir. Ama buna rağmen, toplumsal sınıfın ve kişisel hırslarının getirdiği içsel çatışmalar sonunda onun bir anlamda kendi içsel çöküşüne yol açar. Zihinsel bir oyun oynamaya çalışırken, duygusal ve ahlaki olarak da çökmektedir. Bu, yalnızca Julien’in değil, modern toplumların da genel bir eleştirisidir: İktidar arzusuyla değil, insanlıkla mı ilerlemeliyiz?

Julien’in örneği üzerinden ele alırsak, strateji odaklı bir bakış açısının insanı hangi noktalarda tehlikeye sürüklediği sorusu oldukça önemlidir. İnsanların düşünsel ve stratejik odaklı yaklaşımları, sürekli olarak çevrelerinden gelen baskıları ve zorlayıcı güçleri manipüle etme arzusuyla yönlendirilirken, bazen de empati ve insan ilişkileri gibi önemli değerleri göz ardı edebilmektedirler. Kadın karakterler, özellikle Madame de Rênal ve Mathilde de La Mole, bu stratejilere karşı daha duyusal ve insan odaklı bir bakış açısına sahiptir. Onlar, toplumsal rol ve beklentilere karşı koymaya çalışan figürlerdir, ancak çoğunlukla bu arayışlar başarısızlıkla sonuçlanır.

Erkek ve kadın bakış açılarının bu çatışması, eserin temalarına derinlik katarken, toplumsal yapılar ve bireylerin hayatta kalma stratejileri arasındaki ilişkiyi de tartışmaya açar. Kadınların daha çok insan odaklı bir yaklaşımı, erkeklerin stratejik düşüncelerinin ötesine geçemediği, aynı zamanda çokça mağdur oldukları bir dünyayı yansıtır.

3. Ahlakî Çöküş ve Hırsın Bedeli: Eserdeki Psikolojik Çözümleme

Stendhal’ın derin psikolojik çözümlemeleri, Kırmızı ve Siyah’ın en dikkat çekici yönlerinden biridir. Ancak, bu çözümleme çoğu zaman erkek karakterlerin zihinsel ve duygusal karmaşaları üzerinde yoğunlaşırken, kadınların psikolojik yapıları daha yüzeysel kalır. Julien’in yaşadığı içsel çöküş ve toplumsal gerçeklik arasındaki gerilim, eserin merkezine yerleşmiştir. Ancak, bu çözümlemeler çoğu zaman aşırı şekilde erkek bakış açısını yüceltir.

Erkekler strateji geliştiren, problem çözmeye çalışan ve hırslarının peşinden giden figürlerken, kadınlar genellikle ilişki temelli, empatik bir duruş sergilerler. Bu farklı bakış açıları, modern okurları da etkileyen bir soruyu gündeme getirir: Kadınlar ve erkekler toplumda gerçekten de farklı stratejik ve insani bakış açılarına mı sahipler?

Stendhal’ın eşitlikçi bir bakış açısı geliştirmediği eleştirisi, bu eserin sınıfsal ve toplumsal eleştirisinin ne kadar derin olursa olsun, bireysel psikolojik çözümlemelerdeki eksiklikleri gözler önüne serer. Kadın karakterlerin çoğu zaman pasif ve duygusal bir biçimde tasvir edilmesi, Stendhal’ın toplumsal gerçeklik ve bireysel gelişim arasında denge kurmada başarısız olduğunun bir göstergesidir.

4. Provokatif Bir Soru: “Başarı İçin Hangi Değerlerden Vazgeçilebilir?”

Romanın temel sorularından biri, başarı için hangi değerlerden vazgeçilebilir? Sadece sınıf yapısının baskıları değil, bireysel çıkarlar, içsel ahlaki çöküş ve aşkın arayışları Julien’i her noktada vicdanıyla karşı karşıya getirir. Bu noktada, okurların Stendhal’ın sunduğu dünyadaki strateji odaklı yaklaşımın ne kadar geçerli olduğunu tartışmaları oldukça önemli. Eğer birey, toplumun beklentilerine ayak uydurmak ve başarıyı yakalamak için vicdanından taviz vermek zorundaysa, buna nasıl bir çözüm bulabiliriz?

Sizce, toplumsal hiyerarşileri yıkmaya çalışan birinin, başarılı olabilmek için etik değerlerden sapması meşru mudur, yoksa bu sadece onun içsel çöküşüne mi yol açar?
 
Üst