Sembol Nasıl Bir Şeydir ?

Ceren

New member
SEMBOl NASIL BİR ŞEYDİR? DUYGULARIN VE ANLAMLARIN DİLİNE DAİR BİR HİKÂYE

Selam dostlar,

Bugün sizlerle bir hikâye paylaşmak istiyorum. Hani bazı geceler olur, düşüncelerinizi susturamazsınız; bir kelimeye, bir sembole, bir anlama takılıp kalırsınız ya… İşte bu hikâye de öyle bir geceden doğdu.

“Sembol nasıl bir şeydir?” diye düşündüm o gece.

Bir resim midir, bir kelime mi, bir bakış mı? Yoksa insanın içinde taşıdığı ama anlatamadığı bir duygunun kıyıya vuran hali mi?

Sizlerle paylaşacağım bu hikâyede, bir sembolün insanları nasıl bir araya getirdiğini, bazen ayırdığını ama en çok da düşündürdüğünü anlatmak istiyorum. Belki de kendi sembollerimizi fark ederiz birlikte.

---

BİR ŞEHRİN SESSİZLİĞİNDE BAŞLAYAN HİKÂYE

Hikâyemiz, Ege kıyısında küçük ama hareketli bir şehirde geçiyor.

Şehrin merkezinde, herkesin önünden geçtiği ama kimsenin dikkat etmediği eski bir meydan vardı. Meydanın ortasında, zamana meydan okuyan bir taş sembol duruyordu.

Ne heykel ne yazıt… Üzerinde sadece bir çizgi, bir daire ve küçük bir işaret vardı.

Kimisi onu “güneş sembolü” sanırdı, kimisi “sonsuzluk işareti”.

Ama herkesin içinde farklı bir şey uyandırırdı.

Bir sabah, o sembolün önünde iki kişi karşılaştı:

Biri, stratejik düşünen, hayatı planlarla ölçen Efe; diğeri, duygularla yaşayan, insanlara empatiyle dokunan Mira.

---

EFE: STRATEJİNİN VE AKLIN SEMBOLÜ

Efe, mühendislik fakültesinde asistan olarak çalışan bir gençti.

Her şeyi analiz eder, her sorunun çözümünü bir denklemde arardı.

O gün sembolün önünde durmuş, defterine bir şeyler çiziyordu.

Mira yanına geldiğinde merakla sordu:

“Ne yapıyorsun?”

Efe gözlerini sembolden ayırmadan cevapladı:

“Bu işaretin anlamını çözmeye çalışıyorum. Geometrik bir form. Belki eski bir harita kodu, belki de bir sistematik mesaj.”

Mira gülümsedi.

“Sen hep çözmek istiyorsun, değil mi? Belki de bazı şeyler çözülmek için değil, hissedilmek için vardır.”

Efe kaşlarını çattı, “Ama anlamını bilmeden hissedemezsin ki,” dedi.

Mira ise sadece başını salladı: “Tam tersi, hissetmeden anlamını bulamazsın.”

İşte o anda, sembol iki insanın düşünce dünyasında iki farklı anlama büründü.

---

MIRA: DUYGULARIN VE EMPATİNİN SEMBOLÜ

Mira, psikoloji bölümü son sınıf öğrencisiydi.

İnsanları, kelimelerinden çok sessizliklerinden anlardı.

O sembolü ilk gördüğünde, içinde bir huzur hissetmişti.

Ona göre sembol, “insan kalbinin haritası”ydı.

Merkezdeki daire, insanın özüydü. Etrafındaki çizgi, hayatın savurduğu yollar…

Ve küçük işaret, yeniden kendine dönüşün iziydi.

Efe’nin defterindeki formüllere bakıp gülümsedi:

“Sen bu sembolü çözmeye çalışıyorsun, ben onunla konuşuyorum. Belki o da bir gün sana cevap verir.”

Bu söz, Efe’nin aklında yankılandı.

Belki de ilk kez bir şeyleri ölçmeden anlamaya çalıştı.

---

BİR SEMBOLÜN İKİ YÜZÜ: AKIL VE KALP

Günler geçti. İkisi de her sabah aynı meydanda buluşmaya başladı.

Efe, sembolün tarihini araştırıyor; Mira ise insanların ona bakarken hissettiklerini gözlemliyordu.

Bir süre sonra fark ettiler ki, sembol ne tamamen aklın ne de sadece kalbin eseri…

İkisinin de birleşimiydi.

Bir sabah, yaşlı bir adam yanlarına geldi.

“Elinizdeki sembol,” dedi, “bu şehrin eskiden kullandığı bir işarettir. Anlamı ‘denge’dir. Ne sadece zihin, ne sadece kalp… Gerçek anlam ikisini birleştirendir.”

Efe ve Mira birbirlerine baktılar.

O anda her şey netleşti:

Sembol aslında kendileriydi.

Birbirini tamamlayan iki bakış açısının, iki insanın, iki dünyanın buluşma noktasıydı.

---

FORUMUN SORUSU: BİZİM SEMBOLÜMÜZ NE?

Bu hikâyeyi yazarken düşündüm:

Hepimizin hayatında bir sembol var, değil mi?

Kimi için bir yüzük, kimi için bir şehir, kimi için bir cümle…

Ama her sembolün ardında bir duygunun izi, bir hatıranın sıcaklığı saklı.

Efe gibi düşünenler için sembol, bir çözüm arayışı.

Hayatı anlamlandırmanın, karmaşayı düzene çevirmenin bir yolu.

Mira gibi hissedenler içinse sembol, bir bağ.

İnsanları, geçmişi ve geleceği birbirine bağlayan görünmez bir dikiş gibi.

Belki de her birimiz, farkında olmadan kendi sembolümüzü taşıyoruz.

Bir bakış, bir şarkı, bir tarih, bir isim…

Ve o sembol, bize kim olduğumuzu hatırlatıyor.

Peki siz hiç düşündünüz mü, sizin sembolünüz ne?

Bir rengin, bir kelimenin, bir kokunun, bir hatıranın içinde saklı olabilir mi?

---

SON: SEMBOL, İNSANIN KENDİSİDİR

Bir akşam, Mira mezuniyet için şehirden ayrıldı.

Efe, sembolün önünde tek başına kaldı.

Artık onu çözmek istemiyordu.

Sadece oturup izledi.

Rüzgâr sembolün üzerindeki tozları savururken, Efe’nin yüzünde hafif bir gülümseme belirdi.

“Artık seni anlıyorum,” dedi fısıldayarak.

“Sen bir şekil değil, bir denge.

Bir hatırlatma: İnsan, aklıyla değil, kalbiyle tamamlanır.”

Yıllar sonra o meydan yenilendi.

Yeni nesiller o sembolü gördüklerinde anlamını sormaya devam ettiler.

Kimi onu bir formül olarak çözdü, kimi bir dua olarak hissetti.

Ama kimse o sembolün iki insanı bir araya getirdiğini, onlara dengeyi öğrettiğini bilmedi.

Belki de sembol budur işte:

Anlatılmayan ama hissedilen bir hikâye.

Ve her birimiz, kendi hikâyemizin sembolünü sessizce taşırız.

---

PAYLAŞIN, FORUMDA DEVAM EDELİM

Siz de hayatınızda bir sembolle karşılaştınız mı hiç?

Bir anı, bir obje, bir kelime, belki bir melodi…

O sembol size neyi hatırlatıyor?

Belki sizin hikâyeniz de bir başkasına yol olur.

Yorumlarınızı bekliyorum dostlar,

çünkü bazen bir sembol, bin kelimenin yerine geçer.

Ve belki de bu başlıkta, hepimizin sembolleri bir araya gelir —

tıpkı Efe ile Mira’nın hikâyesinde olduğu gibi.
 
Üst